Yaşamanın doğası gereği
belli ihtiyaçlarımızın olduğu malumdur. Bu ihtiyaçları karşılamamız için legal
yol ise bir işte çalışmaktır. Atalarımızın denediği yollarda artık günümüzde
işlevselliğini kaybetmiştir. Sonuç olarak artık kimse karın doyurmak için
avcılık yahut toplayıcılık yapmamaktadır. Çalışılacak bir işe sahip olabilmek
için de geçtiğimiz bazı süreçler var. Eğitim süreci bunu karşılamaktadır
diyebiliriz. Fakat amacı bilgiye nasıl ulaşılacağını ve hayatı öğrenmek mi ya
da iş sahibi yapmak mı bu farklı bir tartışma konusudur.
Eğitim sürecini
tamamladığı düşünülen insan hayatının bu döneminde artık iş arayışındadır.
Burada bazı değişken etkenlerle beraber iki seçenek bizleri karşılar. Özel
sektör mü yoksa kamu sektörü mü? Değişken etkenden kasıt kişinin eğitim
sürecindeki gelişimi ve buna bağlı olarak radikal karar almada ki cesaretidir.
Bu iki seçenek arasında özel sektör en korkulanıdır. Özellikle son zamanlarda
bunu dile getirme oranı da artmaktadır.
Özel
sektörü korkulan yapan nedir?
Sohbetlerde
özel sektör için ilk söylenen şey acımasız oluşudur. Bu doğru, çünkü firma
sahipleri maksimum fayda odaklıdır ve bu doğrultuda kişileri ve haklarını çabuk
harcayabilir. Ancak asıl sorun firma sahiplerinin ve yöneticilerinin
entelektüel ve tecrübe sahibi olduklarını iddia etmelerine rağmen
bilgisizlikleri ve sabit görüşlü olmalarıdır. Sektöre bağlı olarak edinilen iş
deneyimleri işleyiş için yadsınamayacak derecede önem arz eder. Fakat atlanan
nokta insan beyninin becerisidir.
Pek
çok özel sektör işletmesi deneyim odaklı tavır sergiler. Ancak deneyim her
zaman doğru strateji ve ileri görüşlülüğü beraberinde getirmez. Burada elbette
deneyimsizliğin güzellemesini yapmayacağız. Ama deneyimsizliğin aşılacak bir
yolu var iken deneyimin aşamadığı sorunlar vardır ki işte onlar özel sektörün
sekteye uğraması ve kötü gidişat sergilemesine neden olmaktadır.
Özel
sektörün insan kaynağı konusunda çektiği sıkıntıyı aşabilmesi için ölçek fark
etmeksizin politika değişikliğinden korkmaması gerekir. İstihdam edilecek insan
kaynağının ( burada üniversiteden yeni mezun olmuş kişilerden bahsedebiliriz)
kalitesiz ve vasıfsız olduğundan dem vurulmaktadır. İşe alımlarda öne sürülen
deneyim şartının bir nevi bu kalitesiz ve vasıfsız atfedilen kişilerin elenmesi
düşüncesiyle konulduğunu düşünebiliriz. Ancak atlanan şu ki deneyim bahanesiyle
elenen onca mezunun arasında bir o kadar da potansiyel sahibi ve hali hazırda
kendini üniversitesi dışında geliştirmeye çalışan gençler yadsınamayacak kadar
fazladır. Bu eleme usulü artık akıllara kibrin ve sınırlı akıl varlığını
getirmektedir. Fırsatlar dünyasında ileriye atılım sağlayabilecekken kabul
gören deneyimli eleman arayışında ki ısrar hem yeni beyinlere hem de
şirketlerin markalaşmalarına engeldir. Kendine bu denli değer verilmediğini
gören ve her defasında başvurularında hemen hemen aynı cevabı alan genç
mezunlar, özel sektörün gelişime iten rekabetçi gücünden çok, aşağılayan ve
görmezden gelen bu tutum karşısında ondan uzaklaşan tavır sergiler. Bu nedenle
gençlerin ve ailelerin kamu sektörüne yakınlığı söz konusudur.

Sorunun temelinde
bilinmeyen bir yolun korkusunun yattığını açıklamaya çalıştık. Bu ezici
hareketler sektör içindeki ve dışındaki potansiyel işçilere dalga dalga
yayılmaya devam etmektedir. Özel sektör için söylenecek elbette çok şey var.
Diğer konular gelecek yazı dizilerinde incelemeye alınacaktır. Takipte kalınız
efendim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönderme